Ahmet Tanpınar’ın bir sözü vardır. Der ki “Hiç kimse
değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.” Bu söz benim çok
haklı bulduğum ve sonuna kadarda desteklediğim bir fikrin savunucusudur.
İnsanlar olaylar kendi başlarına gelesiye kadar her şeyi yapabilirler ve bundan
pek çok zaman rahatsızlık duymazlar. Ancak aynı şeyi bir gün başkası ona
yaptığında kıyameti koparabilirler. Bu şöyle bir şeydir ki bir hırsızın sürekli
hırsızlık yapması, ancak kendi eşyası çalındığında kızması gibi.
Ancak bunun dışında ‘değişim’ kelimesini kullanmasında da
büyük bir düşünce var. Her içerisinde bir yerde değişimden çok korkar.
Kaçınılmaz olduğunu bildiği halde değişmek ya da bir şeylerin değiştiğini görmek
onu rahatsız eder. Öyle insanlar vardır ki değişim en büyük günahlardan daha
fazla korku salar yüreğine. Bu karakterdeki insanlar kolay kolay değişmez,
değişemez. Ancak bilinen bir gerçekte vardır ki, değişim kaçınılmaz bir
olgudur. Bu yüzden her ne kadar değişimin üstesinden gelmeye çalışsalar da
başarılı olmaları mümkün değildir.
Değişim korkusu olan bir arkadaşıma değinmek istiyorum. Bu
arkadaşımın yıllardır duvarında asılı duran bir canvas tablo var. Odanın
dekorasyonuna hiç uymayan bu tablo, yıllardır orada tek başına durur.
Arkadaşıma o tablonun yerine başka tablolar koymasını ya da yerini
değiştirmesini söylediysem de asla ikna edemedim. Neredeyse tanıştığımızdan
beri evinde aynı koltukta oturur. Kolay kolay oturduğu koltuğu dahi
değiştirmez.