5 Temmuz 2013 Cuma

Zihin Açıcı Atıştırmalıklar

Diyaloglar adlı kitabında psikanalizi otuzbir çekmek olarak nitelendiren Deleuze’e  katılmadığımı belirtmeliyim. Psikanalize sadece Freud ekseninde bakmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Evet Freud psikanalizin babası olarak görülüyor fakat Freud’dan sonra psikanaliz gelişimine devam etti. Nitekim bu gelişmelerle pek çok sorun çözüme kavuştu. Deleuze ise psikanalizi işe yaramaz ve tamamen yorumcunun ellerinde şekillenen bir forma sokar. Bu psikanalize haksızlıktır. Freud’un cinsellikle, oedipus kompleksiyle ve elektra kopleksiyle temellendirdiği psikanaliz, Deleuze’de yerini çizgilere, akımlara, arzuya, köksaplıklara bırakır. Peki Deleuze’ün bu kavramlarının soyutluğu bizi nereye götürecektir?


Deleuze elbette ki insanın özgürleşemesini ve bunun bir arzu devrimiyle yapılabileceğini savunur. Her hangi bir rüya yorumcusu rüyayı yorumlarken görülen rüyadaki olayların/objelerin alt metnini okumaya, aslında ne olduklarını anlamaya çalışır ve Deleuze bir şeylerin altında sürekli başka bir şeyler aranmasından rahatsızdır. Ancak gördüğümüz bazı imgeler, rüya esnasında ortaya başka yüzlerle elbette çıkabilir ve bunun psikanalistler tarafından incelenmesi de gayet mantığa uygundur. Deleuze ve Guattari’nin bilinçdışı hakkında söyledikleri “biliçdışı diye bir şey yoktur, geçmişte yaşanılan ana dönmek yerine, geçmişte yaşanılan şimdiki ana gelir” çıkarımı üstüne biraz düşündüğümüzde haklılık payları olduğunu görürüz. Bir olayla karşılaştığımızda bizde bir imge/nesne/olay çağrışıyorsa biz geçmişe değil, geçmiş bize (o ana) gelmiş demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder